Bazı insanlar bazı durumlarda belirli besinlere karşı dayanılmaz bir istek duyarlar. Bu kuvvetli istek fizyolojik durumla, psikolojiyle, yiyeceklerin etki mekanizmasıyla veya yaşam şartlarıyla etkilenir ve şekillenir.
Bu konuda yapılan bir çalışmada iştahı etkileyen faktörler 6 başlık altında toplanmış ve bunlar; ruh hali, kişisel değerler, besin çeşidi, çevre şartları ve sağlık durumu şeklinde belirtilmiştir. Yapılan araştırmalar özellikle diyet süresince kişileri çok zor durumlara maruz bırakan bu durumun sebeplerinin çok çeşitli olabileceğini gösteriyor. Bu durum gerçekten de çok yaygındır ve obezite sıklığını etkileyen önemli faktörlerdendir. Ayrıca bu gibi bir besin isteğinin, hap ve alkol bağımlılıkları gibi bağımlılıkların da kaynağı olabileceği de belirtilmiştir. Şu durumda hangi nedenle olursa olsun besinlere karşı aşırı istek çözülmesi gereken bir sorundur.
İştahın fazlasıyla artmasının bir sebebi yanlış besin öğelerinin diyette kullanılıyor olması olabilir. Yapılan bir araştırmada, saf karbonhidratların, proteinlerin ve yağların kısa süreli tokluğa olan etkileri araştırılmış ve yeme isteği ve midenin boşalma süresinin karbonhidrat ve yağ tüketiminde, protein tüketimine kıyasla daha kısa olduğu görülmüştür. Bu nedenle süt, yumurta, peynir, yoğurt, et gibi başlıca protein kaynaklarının diyette yer alışıyla daha fazla tokluk sağlanacaktır. Özellikle saf karbonhidrat tüketimi tam tersi bir etkiye sahiptir ve kan şekerini hızla yükselttiğinden kısa bir süre sonra yine hızla düşürerek tekrar karbonhidratlı bir besin tüketme isteği doğuracak ve durumu içinden çıkılmaz bir kısır döngü haline sokacaktır.
Yapılan bir diğer çalışmadaysa görülen, yiyecekler konusunda sınırlanan kişilerin diğerlerine göre yemekten önce koku ve yiyecek üzerine düşünme gibi uyaranlara karşı daha duyarlı oldukları ve sonucunda daha fazla yedikleridir. Aynı çalışmada, çikolata görüntüsünün kadınlarda aşırı yeme isteğine ve suçluluk duygusuna neden olup olmadığı ve bu etkilerin diyet yapanlarda daha fazla artıp artmadığı araştırılmıştır. 85 kadından oluşan katılımcılara cezbedici çikolata ve çikolata dışındaki bazı yiyecekler gösterilmiştir. Görüntülerden sonra tüm katılımcılara bir anket uygulanmış ve yalnızca diyette olanların belirgin derecede istekleri göze çarpmıştır. Yani diyetle kısıtlanmak yasaklanan yiyeceklere karşı istekte artışa neden oluyor, bu durumsa suçluluk, sinirlilik ve depresyona neden olabiliyor.
Bir diğer etkense kişinin ilgisinin dağıtılmasının, yemeği sonlandıracak fizyolojik ve duyusal sinyallere olan duyarlılığı azaltışıdır. Konuyla ilgili yapılan ilk deneyde, 88 kadın besin tüketirken ya bir video oyunuyla meşgul olmaları yada sessizlikte oturmaları sağlanmış, sonuç olarak açlık, mide doluluğu ve yeme isteği seviyelerindeki farklılığın analizinde, ilgileri dağıtılan deneklerin aşırı yeme isteklerinde ve mide doluluklarında pek bir değişim olmadığı görülmüştür. 2. deneydeyse, aynı şekilde 88 kadının verilen yiyeceklere ve yasaklanan yiyeceklere karşı istek ve doygunlukları araştırılmıştır. İlgileri dağıtılmayan deneklerde yenilen besinde yenilmeyene kıyasla yeme isteklerinde azalma olduğu, ilgisi dağıtılan kişilerdeyse her yiyeceğe karşı bir istek duyulduğu görülmüştür. Dahası, kişiler arası bu fark yemek bitiminden 5 ve 10 dk sonra görülmüştür. Bu bulgulara göre, ilgi dağıtılmasının duyusal-doygunluk gelişimini zayıflattığı ve bu etkinin ilgi dağıtıcı faktör bitince de geçmediği görülmüştür. Bu tür bir fenomen daha fazla incelenmeye ihtiyaç duyar çünkü hem yeme süresini uzatarak hem de yemekler arasındaki süreyi azaltarak aşırı yemeye katkıda bulunabilir.
Durdurulamayan besin tüketiminin sonunda kendini bulimia nervoza olarak göstermesi olasıdır. BN hastalarında bazal kortizol seviyelerinde artış saptanmış ve bu durum kendini artan besin alımıyla göstermiştir. Yapılan bir araştırmada, kortizol, açlık ve aşırı yeme isteği incelenmiştir. Sonuç olarak, hiperaktif pituiter adrenalinin aşırı açlık ve aşırı yemeyle sonuçlanabileceği hipotezi doğrulanmıştır. Yani aşırı yemek yemek, psikolojik durum veya yanlış beslenmenin yanında hormonal dengelerin bozulmasının da sonucu olabilir. Adet dönemleri öncesinde artan tatlı ihtiyacı da hormonal değişimlere bir örnektir, ancak kısa dönemde etki gösterdiğinden kalıcı ve tehlikeli sonuçları yoktur.
Yapılan bir başka çalışmadaysa, sakız çiğnemenin iştah ve abur cubur tüketimine etkileri araştırılmıştır. Çünkü, tüketicilere göre sakız çiğnemenin aşırı yeme isteğini ve atıştırmaları azalttığı belirtilen bir durumdur. Sonuçta, sakız çiğnenmesinin enerji alımını sakız çiğnenmeyene göre 36 kkal düşürdüğü saptanmıştır. Ayrıca, sakız çiğnemenin iştahı engellediği, özellikle tatlı isteğini ve abur cubur tüketimini azalttığı da belirtilmiştir.
Bilindiği gibi besinlere sık ve tekrarlanan şekillerde maruz kalmak doygunluk veya monotonluk yaratır. Bu konuda gerçekleştirilen 2 deneyden ilkinde, alım sıklığının monotonluğa etkileri araştırılmıştır. Sonuçta, testler ekmek ve tereyağın daha sık yendiğini ancak çikolatadan daha az sevildiğini göstermiştir. Bireylere 22 gün boyunca her gün belirli miktarlarda çikolata, ekmek ve tereyağı verilmiş, çikolatadan alınan memnuniyetin ve yeme isteğinin zamanla belirgin derecede azaldığı, ilginç şekilde ekmek ve tereyağında böyle bir değişim görülmediği belirtilmiştir.
Bir başka çalışma da psikolojik doygunlukla ilgilidir ve sonuçta doygunluğun, oral yolla alınan besinin yendikten değil çiğnendikten sonra da sağlanılabildiği görülmüştür. Duyusal doygunluk çorba ve salata yendiğinde, ayrıca salata yenmeyip çiğnendiğinde de saptanmıştır. Salata yendiğinde açlık derecesinin düştüğü ve doygunluk hissinin arttığı belirlenmiştir. Salata çiğnenirken yemede istekte azalma olurken, doygunluk hissi artırmıştır. Yani sonuç olarak, yalnızca çiğnemenin yeme isteğinin azalmasında, doygunluk olmasa da yeterli olduğu belirlenmiştir.
Görüldüğü gibi besinlere karşı aşırı istek ve iştah duygusunun birçok sebebi olabilir. Ancak sonuca bakıldığında bazı kontrol edilemeyen hormonal durumlar dışında iştahın istenen düzeyde tutulması kişinin elindedir. Yanlış beslenme yöntemleri yerine, gereksinmelerin karşılandığı, proteinden zengin ve saf karbonhidratlar yerine (şeker gibi) kompleks karbonhidratlara (ekmek, meyve gibi) yer verilen bir diyet düzeni aşırı karbonhidrat alımını engelleyecektir. Bunun yanında, psikolojik baskı veya şartlamaların diyette yer almaması gerektiği gerçeği söz konusudur. Bir uzman denetiminde uygulanan bir diyette hiçbir yasağın olmayacağı, hiçbir yiyeceğin ulaşılmazlık kategorisine sokulmaması gerektiği bilinmelidir. Çünkü yapılan araştırmalar da gösteriyor ki çikolata gibi diyette yer almaması gerektiği düşünülen besinler sıklıkla tüketildiğinde ana besinlerin aksine isteksizlik yaratabiliyor, bir düşünün gözünüzde büyüttüğünüz bir besin zamanla bıkkınlık yaratabiliyorsa o kadar da vazgeçilmez değildir. Ayrıca, tv izlemek, kitap/dergi okumak gibi aktivitelerin yerinin yemek saati olmadığının da üstüne basılmalıdır. Araştırmaların da gösterdiği gibi ilgileri dağılmış kişiler yemekler konusunda ne seçim ayrıcalığına ne de miktarda yeterliliğe karar verebilecek durumda olmuyorlar. Çünkü o esnada mümkün olan tek şey sadece yemek, ne olursa yemek, ne kadar olursa yemek mantığı oluyor. Sakız çiğnemek, besini yalnızca çiğnemek veya duyusal şartlamaların besin tüketimini dengede tuttuğu da araştırmalarda belirtiliyor. Öyleyse bu gibi araştırma sonuçlarını diyet yaparken hayatınıza yansıtmak ve bunlardan faydalanmak hem daha kolay bir dönem geçirmenizi, hem de bilimsel gerçekler doğrultusunda davranarak daha doğru bir yolda ilerlemenizi sağlayacaktır.